Kur'an Mealleri

976|7|22|فَدَلَّىٰهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا ٱلشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ ٱلْجَنَّةِ وَنَادَىٰهُمَا رَبُّهُمَآ أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا ٱلشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَآ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
7:22. Fedellâhumâ bi gurûr(gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh(cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvun mubîn(mubînun).

7:22. Böylece ikisini aldatıp baştan çıkardı. O ağaçtan tadınca1, çirkinlikleri açığa çıktı.2 Cennet yapraklarını3 üst üste koyup örtünmeye başladılar.4 Rabb’leri onlara: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi? Bu şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?” diye seslendi.

1- “Tadınca”dan kasıt, tadına bakmak değil, tam anlamı ile onunla bütünleşmek, sürekli ona sahip olmak, içinde yer almak anlamındadır. Tatmak anlamındaki “zâkâ” sözcüğü, Kur’an’da daha çok Cehennem azabını tatmak anlamında kullanılmaktadır. Bu da Cehennem’in tadına bakmak değil, Cehennem’de sürekli kalmak demektir. 2- Şeytani dürtülere aldanıp mal edinme hırsına saplanan Âdem ve eşi, yanlışlarını fark edip kusurlarını anladılar. 3- Dikkat edilirse, “ağaç yaprakları” değil, “cennet yaprakları” denmektedir. Zaten “varak” sözcüğü burada “yaprak” değil, “mal varlığı” anlamında kullanılmaktadır. “Ağaç (şecer)” sözcüğü de bildik anlamda ağaç değil, “yığınlarla mal, mülk” anlamında mecazi bir ifadedir. Ayette, Allah, yaşanmış bir olayı değil, “Alegorik/temsili anlatım dili” ile mesajını iletmektedir. 4- Derhal hatalarını düzeltmeye koyuldular. (Bak 7:27. Ayet)


7:22. So he lured/attracted and lowered them (B) , with deceit/temptation so when they (B) tasted/experienced the tree, their (B)’s shameful genital private parts appeared to them (B), and they (B) started and continued (to) stick/tried hard to make do with what they do not have on them (B) from the Paradise’s leaves , and their (B)’s Lord called them (B): "Did I not forbid/prevent you (B) from that the tree, and I said to you (B) that the devil (is) for you (B) an evident enemy?"