Kur'an Mealleri

1398|10|36|وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا إِنَّ ٱلظَّنَّ لَا يُغْنِى مِنَ ٱلْحَقِّ شَيْـًٔا إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۢ بِمَا يَفْعَلُونَ
10:36. Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey’â(şey’en), innallâhe alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).

10:36. Onların çoğu, ancak zanna1 uyarlar. Kuşkusuz zan hakikatin yerini tutamaz. Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir.

Vahiy dışı bilgi. Zann sözcüğü Cahiliye’de tahmin, sanı anlamında değil; kesin bilgi, doğru sonuç anlamında kullanılmaktadır. Kur’an, bu sözcüğü: Bilgisizlikten kaynaklanan şekk, kuşku, sanı anlamı ile ve “yakin”e dayanan kesin bilgi anlamı ile olmak üzere olumlu ve olumsuz iki anlamda da kullanmaktadır. Ayet, övgüden söz ediyorsa zann; “kesin bilgi/yakin” anlamında, yergiden söz ediyorsa “sanı” anlamındadır. Ayrıca sözcükten sonraki edatlar “inne” ve “enne” edatlarıysa zann sözcüğü “kesinlik” ifade etmektedir; şayet “in”, “en” edatları geliyorsa, zann sözcüğü “sanı” anlamında anlaşılmalıdır. Ancak Kur’an, kendi hakikati ile kıyasladığında kendi dışındaki bilgilerin tamamını bilgi değeri olarak kendi bilgisi yanında zann olarak görmektedir.


10:36. And most of them do not follow except assumption/supposition , that the assumption/supposition does not suffice (replace) from the truth a thing, that God (is) knowledgeable with what they make/do.